Kayıtlar

Yeniden başla!

Resim
 Bir süredir damarlarımda bambaşka bir kanın aktığını hissediyorum. Öfkeyle karışık, beni çıldırtan bir şey oluyor ve bu duyguyu kabul etmek istemesem bile ediyorum. Çünkü artık kabul etmeyi öğrendim.   Yeni İpeklerle tanışıyorum, yeni aynalarda bakıyorum kendime. Bazı İpekler çok güzel sarılmak istiyorum ama bazıları çok öfkeli, onlara dokunmak öyle kolay değil. Bazı yansımalarımın gözlerinin içine bakmak biraz cesaret istiyor, insanın kendiyle yüzleşmesi, hesaplaşması her zaman öyle kolay olmuyor.  Mesela zihnim beni ele geçirdiğinde, kendimi otomatik olarak uçak moduna alıyorum. O an kalbimin pistine inen her uçak rötarlı, hasarlı ya da kazalı olarak kaydediliyor.  Tepeler çıkıyorum diyelim, kalbimin tepeleri tuzaklı, düşüyorum sürekli ya da soluk soluğa kalıyorum. Sanki hiç varamayacağım, tümseklerle dolu bir yolda, üstüm başım toz toprak içinde kalıveriyorum öylece. Buralar biraz yırtıcı kuşlarla dolu ve ben kalbimi saklamayı bilmiyorum.  İnsanın kendi içinde var ettiği her savaşı

Canım Kendim 💕

Resim
Bu sabah saçlarımı ortadan ikiye ayırdım ve ördüm. Sonra bunu hiç denemediğimi fark ettim ve gördüm ki, böyle de çok güzel oluyormuş. Aslına bakarsanız o kadar çok şeyi denemeyi geçin, düşünmeden yapmışım ki şaşırdım o an. Kendimi bir sürü şeyden böylelikle mahrum bıraktığımı düşündüm. Ne acı! İki aydır yogaya ve çeşitli nefes egzersizlerine kafayı taktım. Meğer insan bir şeylere kafasını takmalıymış, ama kendisini yükseltecek şeylere. O zaman çok güzel şeyler oluyormuş. Bense kafamı sadece hayatımda olmayan şeylere takmışım. Ne fena! Bir aydır her sabah kendime “Günaydın İpekciğim, seni çok seviyorum(x3), seninle gurur duyuyorum” gibi şeyler söylüyorum. Ve bir dizi olumlama cümleleri okuyorum sesli sesli. “Hayat sana bir teklifim var!” başlıklı olumlama en sevdiğim. Ve her gün bedenimle konuşuyorum. Her gün, “Bugünün bana hediyesi neler?” diye bir soru fırlatıyorum gökyüzüne. Ve bir sürü hediye alıyorum her gün şükürler olsun ki!   Haziran ayında bir etkinliğe dahil oldu

Ah be Muallaaa!

Resim
Bu sabah 4 saatlik uykumla, yoga pratiği yapmak için kalktım.  Altı buçuktan yediye kadar pratik yaptık zoom üzerinden. Sonra kahvaltı hazırlayayım dedim ve mutfağa gittim. Camın iç ve dış kenarında çiçeklerim var. Her sabah uyanır uyanmaz yanlarına gider, günaydııııın benim güzellerim gözümün nurları, bebeklerim diyerek severim onları. Ve gün içinde de mutfağa her gittiğimde laflarız biraz. Hatta bir kere kek yapmıştım ve topraklarına azıcık kek ufaladım, sizden ayrı boğazımdan geçmiyor diye 😍  Bazen sesime geliyor evdekiler, sen kimle konuşuyorsun diye. Az çok anladınız ilişkimizi sanırım.  Dün iki tanesinin tomurcuklarını gördüm ve aşırı mutlu oldum.  Benim için kıymetli olmalarının anlamı aslında babaannemle ilgili.  Geçen yıl babaannem hastanedeyken kuzenim beyaz bir menekşe almış yanına giderken. Yaprakları kendiliğinden simli gibi çok güzel bir çiçek. Babaannem hastaneden bize gelince, çiçekte bize gelmiş. Babaannem gidince ondan geriye bize çiçekleri kaldı. O menek

Nerde kalmıştık?

Resim
Yazmak istiyorum. Ama eskisi gibi basit değil olan biten, anlatamıyorum. Kelimeler kelimeleri çekmiyor aksine itiyor artık benim satırlarımda. Sırtımda bir küfeyle dolaşıyorum sanki. İndirmem lazım ama mıhlandı sırtıma, kurtulamıyorum. Bir kurtulsam kelimeler de dökülecek belki ama olmuyor. Geçen gün içine çekildiğim kabuğumu birazcık aralayıp yürüyüşe çıktığımda, akşam güneşi sırtımı sıvazladı -dayan az kaldı- dercesine, radyoda bir şarkı çaldı -tünelin sonu aydınlık- der gibi fısıldarcasına. İnandım bende, güvendim ve kocaman gülümseyiverdim. Kapalıysa da tüm kapılar, açılsın artık dedim kendi kendime ve derin bir nefes aldım gökyüzüne bakarak. Sonra dönüş yolumda çayırdaki inekleri gördüm. Çoğuyla tanışıyoruz artık, uzun yürüyüşlerim sayesinde. Bir baktım bizimki de aralarında, giderken onu da götüreyim bari dedim. Ama onu ordan çıkarmam için içeri girip diğerlerinin arasından kaçırmam lazım. Girdim kapıdan içeri el kol hareketleriyle diğerlerini  kovdum, bizimki

En kötü ne olabilir ki?

Resim
Geçen yıl bu ay yani Ekim, çoook güzel geçmişti, resmen havalardaydım. Öyle bir enerji ve güzellik vardı ki, hem çok mutluydum hem de çok kısmetliydim. Eylül güzel bitmiş, Ekim mükemmel geçmiş ve Kasım da oldukça iyi gidiyordu. Sonrasında kendi kendime nazar değdirmiş olmalıyım ki, abartmıyorum yüzüm canı gönülden hiç -ama hiç- gülmedi. Bu yıl da Ekim ayım oldukça üretken ve sakin geçti, huzurluydum. Eylül sonuna doğru taşındım, biraz gezdim ve eğitime gittim. Sonra evde sağlam bir temizlik ve kışa hazırlık adına salça, turşu ve son olarak yufka ve türevleri gibi şeyler yaptık. Sanırım artık kışa hazırız. Hatta bir ara o kadar çok kendimi kaptırdım ki, 15 kilo biber ve 5 kilo da patlıcan attım fırına. Biberleri turşu/salamura, patlıcanları da zeytinyağlı olarak kavanozlayıp dolaba attım. Nar reçeli denedim ve çiçekleri çoğaltmak için toprak alıp yeni saksılara diktim. Yeni bir kitaplık alıp, getirdiğim kitapları yatağımın kenarına yerleştirdim. Geçen gün de anneanneme gittik, yemek

Kapıdaki Veda

Resim
Bu sabah son kez doğacak güneş bu evde benim için, çünkü taşınıyorum.  Daha doğrusu memleket yolu düz gider efendim.  Son kahvemi içtim, son filmimi izledim ve son kez güneşin doğuşunu izleyeceğim. Sanırım bir defteri daha kapatıyorum. Güzelmiş yalnız yaşamak, hemde stüdyo dairede. Önümde hiç bina yok ve kocaman da  pencerem var. Her şeyimi gökyüzünü izleyerek yaptım bu evde.  Sonra biricik kapı komşum Selin'le iki adımda birbirimize geçip kahve içmeyi çok özleyeceğim. Ha bide Selin'in geceleri bana "Çiğ köfte?" diye mesaj atmasını. Işıl ışıl manzarama bakarak telefonda konuşmayı, pilates topumun üzerine ayaklarımı uzatıp bir şeyler izlemeyi hatta minicik mutfak tezgahımı ve daha bir sürü şeyi çok özleyeceğim.  Resmen arkamda beş yılı ve daha pek çok şeyi bırakıp gidiyorum. Ne acıymış! Üstelik beşinci yılımda sanki buraya yerleşmiş gibi yaşadığım için o kadar benimsedim ki bu şehri ve bu evi, günlerdir bir türlü toparlanamadım. Zaten taşınmak hiç bana gör

Neyse

Resim
Evetttttt, bir yazın daha sonuna geldik. Ağustos nasılda hızlı geçti öyle değil mi?  Hiçbir şey anlamadım bu yazdan. Ve ziyadesiyle kötüydü benim için.  Doya doya balkon sefası yapamadım, semaverde çay içemedim, közde mısır yiyemedim hatta meteor yağmurlarını bile izleyemedim. Ne bir düğüne gidebildim ne de denize. Yani yazı yaz yapan her şeyden mahrumdum. Ve üstelik bunlar sadece kahvenin köpüğü. Eylül geldi çattı. Akşamlar daha serin oluyor artık. Mevsim geçişlerini hiç sevmiyorum. Çünkü incecik giyinirken, birden hırkalara geçmek bana biraz zor geliyor. 14 gün sonra tası tarağı toplayıp döneceğim. Dile kolay beş yılı bırakıp gideceğim. Hüzün bir sarmaşık gibi sarıyor kalbimi. Bu sene güz benim için zor geçecek gibi. Çünkü bilirsiniz, yerini yitiren yeniden yerleşmez. Bu sonbahar bende yaprak dökeceğim. Bu kış bende soğuk soğuk eseceğim. Bahardan ve yazdan bihaber yaşayacağım. Kuşkusuz bol bol salep içeceğim. Ve sanırım sırra kadem basacağım. Çünkü bazen kaybolmak gere