Kapı aralığındaki veda
Sonunda Ağustos geldi. Neydi o adını bile anmak istemediğim ayın kasveti ve hantallığı öyle? Uyuyorum uyanıyorum bakıyorum daha bir saat olmuş ama sorsanız uyuyan güzelle aşık atarım. Neyse tamam abarttım, yooooo aslında hiçte abartmadım :)))))
Bir kahve içmeye gittik geçenlerde Özlem'le. Küçük bir çay evi, küçük tahta masalar falan şirin salaş sokak arası bir yer. Kahve herkes için ayrı ayrı pişiyor ve fincanlar önceden içinde sıcak su ile masaya geliyor. Cezveyle gelip, suyu döküp kahveyi koyuyorlar ve çek bakalım diyorlar. Sıcak diye insan çekiniyor ama bildiğiniz köpük aslında çünkü aşırı köpüklü bir kahve oluyor. Biraz çekince yine ekliyorlar. Kahve çok güzel oluyor ve sırrını asla söylemiyorlar.
Ben yeni bir yer keşfettiğim zaman oraya hemen birilerini götürmek isterim. İsterim ki bu güzellikten mahrum kalmasınlar ve tatlı bir anımız olsun. İlk fırsatta Mine'yi ve Semih'i sürükledim peşimden. Semih çok beğendi ve içtiğim en iyi kahveydi, ben hep gelirim artık buraya dedi.
Ben: Nasııııl yaniiii, e sen benim kahvemi de içtinnn!!!
Semih: Ama seninki bu kadar köpüklü değildi.
Ben: Yazıklaar olsun...
Sanırım bu şehirde son kahvelerimi içiyorum. İçim hafif hüzünlü dolaşıyorum ortalıkta. Arkadaşlarıma daha dikkatli bakıyorum, sohbet ettiğimiz anları yıldızlı bir şekilde kazımaya çalışıyorum zihnime. Mesela Özlem kızı Melisa'yı severken, bir ay sonra artık onları istediğim zaman göremeyeceğimi düşünerek buruk bir tebessümle izliyorum onları. Bu yüzden son zamanlarımı sevdiğim insanların yüzlerini ya da tam olarak o anı ezberlemeye çalışırken yakalıyorum kendimi.
Seramik atölyesine başladım geçenlerde ve çok tatlı insanlarla tanıştım ki onlara tam alışmışken, demir alma vakti gelecek gibi :/ Evimi ve yalnızlığımı çok özleyeceğim mesela. Penceremin önüne oturup salep içtiğim zamanları ya da güneşin doğuşunu izlediğim sabahları hatırlayıp, iç geçireceğime çok eminim. O kadar tuhaf ki, hem gitmenin bana iyi gelebileceğini düşünüyorum hem de burada kalmam gerekliymiş gibi hissediyorum. Aslında ben artık yerleşik bir düzen istiyorum.
Neyseeee :) Şu kırk yıl hatır meselesi var ya hani. Gitmeden sevdiğim herkesle, şöyle okkalı bol köpüklü çok hatırlı bir kahve içmeye çalışıyorum. Ve anladım ki, o iş öyle değil yani her kahvenin kırk yıl hatrı falan yok. Tüm kalbinizle, karşınızdaki insanın gözlerinin içine içine bakmadan içilen hiçbir kahvenin hatrı falan olamaz. İşte şimdi kiminle böyle bir kahve içebiliyorsam, ona kırk yıl falan değil, bir ömür hatır yazıyorum gönül defterime.
Aslında şöyle:
Kiminle keşke daha çok kahve içebilseydik, keşke daha çok sohbet edip, gezip mesela pikniğe gidebilseydik diyorsam ona yazıyorum tüm hatırları. Hani belki de son kahven, hatta ilk ve son kahven ve bunun dayanılmaz ağırlığı var içinde. İşte insan kim için hissediyorsa bunu, ona ya da onlara yazmalı kırk ya da ömürlük hatrı. Çünkü gerisi taze kahve yanında bayat lokum yemek gibi.
Ve buradan giderken gönül defterime kimleri yazacağım bana da sürpriz. Bakalım kim bende ne kadar, ben kimde ne kadarım? Belki de sonların olması bu yüzden gereklidir. Çünkü insan durup dururken pek tartamıyor kendini, illa bir şeylerin vesile olması lazım yani.
Döneceğim yer içinde geçerli bir şey bu durum aslında.
Bakalım kimde ne kadar kalmışım ya da bende kim ne kadar var?
Velhasılıkelam:
Doğarken güneş ardından tepelerin,
Veda vakti geliyor teletabilerin...
İyilikte görüşelim...
Bir kahve içmeye gittik geçenlerde Özlem'le. Küçük bir çay evi, küçük tahta masalar falan şirin salaş sokak arası bir yer. Kahve herkes için ayrı ayrı pişiyor ve fincanlar önceden içinde sıcak su ile masaya geliyor. Cezveyle gelip, suyu döküp kahveyi koyuyorlar ve çek bakalım diyorlar. Sıcak diye insan çekiniyor ama bildiğiniz köpük aslında çünkü aşırı köpüklü bir kahve oluyor. Biraz çekince yine ekliyorlar. Kahve çok güzel oluyor ve sırrını asla söylemiyorlar.
Ben yeni bir yer keşfettiğim zaman oraya hemen birilerini götürmek isterim. İsterim ki bu güzellikten mahrum kalmasınlar ve tatlı bir anımız olsun. İlk fırsatta Mine'yi ve Semih'i sürükledim peşimden. Semih çok beğendi ve içtiğim en iyi kahveydi, ben hep gelirim artık buraya dedi.
Ben: Nasııııl yaniiii, e sen benim kahvemi de içtinnn!!!
Semih: Ama seninki bu kadar köpüklü değildi.
Ben: Yazıklaar olsun...
Sanırım bu şehirde son kahvelerimi içiyorum. İçim hafif hüzünlü dolaşıyorum ortalıkta. Arkadaşlarıma daha dikkatli bakıyorum, sohbet ettiğimiz anları yıldızlı bir şekilde kazımaya çalışıyorum zihnime. Mesela Özlem kızı Melisa'yı severken, bir ay sonra artık onları istediğim zaman göremeyeceğimi düşünerek buruk bir tebessümle izliyorum onları. Bu yüzden son zamanlarımı sevdiğim insanların yüzlerini ya da tam olarak o anı ezberlemeye çalışırken yakalıyorum kendimi.
Seramik atölyesine başladım geçenlerde ve çok tatlı insanlarla tanıştım ki onlara tam alışmışken, demir alma vakti gelecek gibi :/ Evimi ve yalnızlığımı çok özleyeceğim mesela. Penceremin önüne oturup salep içtiğim zamanları ya da güneşin doğuşunu izlediğim sabahları hatırlayıp, iç geçireceğime çok eminim. O kadar tuhaf ki, hem gitmenin bana iyi gelebileceğini düşünüyorum hem de burada kalmam gerekliymiş gibi hissediyorum. Aslında ben artık yerleşik bir düzen istiyorum.
Neyseeee :) Şu kırk yıl hatır meselesi var ya hani. Gitmeden sevdiğim herkesle, şöyle okkalı bol köpüklü çok hatırlı bir kahve içmeye çalışıyorum. Ve anladım ki, o iş öyle değil yani her kahvenin kırk yıl hatrı falan yok. Tüm kalbinizle, karşınızdaki insanın gözlerinin içine içine bakmadan içilen hiçbir kahvenin hatrı falan olamaz. İşte şimdi kiminle böyle bir kahve içebiliyorsam, ona kırk yıl falan değil, bir ömür hatır yazıyorum gönül defterime.
Aslında şöyle:
Kiminle keşke daha çok kahve içebilseydik, keşke daha çok sohbet edip, gezip mesela pikniğe gidebilseydik diyorsam ona yazıyorum tüm hatırları. Hani belki de son kahven, hatta ilk ve son kahven ve bunun dayanılmaz ağırlığı var içinde. İşte insan kim için hissediyorsa bunu, ona ya da onlara yazmalı kırk ya da ömürlük hatrı. Çünkü gerisi taze kahve yanında bayat lokum yemek gibi.
Ve buradan giderken gönül defterime kimleri yazacağım bana da sürpriz. Bakalım kim bende ne kadar, ben kimde ne kadarım? Belki de sonların olması bu yüzden gereklidir. Çünkü insan durup dururken pek tartamıyor kendini, illa bir şeylerin vesile olması lazım yani.
Döneceğim yer içinde geçerli bir şey bu durum aslında.
Bakalım kimde ne kadar kalmışım ya da bende kim ne kadar var?
Velhasılıkelam:
Doğarken güneş ardından tepelerin,
Veda vakti geliyor teletabilerin...
İyilikte görüşelim...
dilerim herşey o güzel gönlünce olur inşallah canım benim 😊🌸 sevgiler
YanıtlaSilÇoook teşekkür ederiiimm :)) Kocaman kucaklıyorum <3
Silinsanın, özleyecek dostlar ve özlenecek yerleri olması güzel. güzellikler biriktirmişsiniz demektir.
YanıtlaSilEvet gerçekten öyle ve bunu fark edebilmek çok kıymetli. Sevgiler :)
SilTesadüfen blogunuzu keşfettim ve izlemeye aldim😊
YanıtlaSilKahvenin tadını merak ettim.
Sevgiler
Harika bir tesadüf! Kim bilir, belki bir gün kahvenin tadına birlikte bakarız... Kocaman kucaklıyorum <333
Silçok duyguluuuuuuu :)
YanıtlaSilEveeeeett, ağlayarak yazdım sayılırr :DDDDD
Sil